Sporda yükselen ırkçılık: “Toplumsal hayata bu kadar etki eden bir durumun futbola yansımamasına imkan yok”
Dr. Dağhan Irak, BoMoVu– Sosyal Güçlendirme için Spor ve Beden Hareketi Ağı’ndan kurucu Nil Delahaye ile danışmanlık görevinde bulunan Dr. Selçuk Açıkgöz, spor faaliyetlerinde yükselen ırkçılığı Alan Savunması’na değerlendirdi. BoMoVu, Oseminars ve Alan Savunması ile iş birliğine giderek gerçekleştireceği “Sporda Irkçılık ve Karşıtlığı’ isimli çevrim içi sohbet serisinin 24 Eylül’de başlayacağını duyurdu.
Başta ırkçılık olmak üzere futboldaki her türlü ayrımcılığı izlemeye alıp bunun mücadele eden oluşumlardan Kick It Out, Birleşik Krallık özelinde hem futbol maçlarında hem de çevrim içi futbol tartışmalarında ayrımcı tacizde önemli bir artış olduğunu belgeledi.
Konuya ilişkin yapılan araştırmaya göre profesyonel futbolda ayrımcılık geçen yıl 313 iken 2019/20 futbol sezonunda 446’ya çıktı. Bu yüzde 42’lik bir artış anlamına geliyor.
Futbolda ırkçılık vakalarında yüzde 53 oranında bir artış yaşandı. Geçen yıl 184 olan ırkçılık vakaları bu sene 282’ye yükseldi.
Huddersfield Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak spor sosyolojisi ve gazetecilik dersleri veren Dağhan Irak; Sporu ve beden hareketini sosyal faydaya dönüştürmek için programlar geliştirip bu alanlardaki ayrımcılıklarla mücadele etmeye yönelik çalışmalar yapan BoMoVu‘dan kurucu Nil Delahaye ve danışman Dr. Selçuk Açıkgöz ile sporda ve özellikle futboldaki bu yükselen ırkçılığı konuştuk.
Dağhan Irak: “Toplumsal hayata bu kadar etki eden bir durumun futbola yansımamasına imkan yok”
Irak, pek çok Batı ülkesi gibi Britanya’da da ırkçılık ve göçmen karşıtlığının, 2008 küresel krizinden itibaren yükselişe geçtiğini söylerken “Toplumsal hayata bu kadar etki eden bir durumun, futbola yansımamasına imkan yok.” dedi.
Yıllar içerisinde büyüyen kulüplerin, kuruldukları yerle herhangi bir bağı olmayan sermaye sahiplerinin eline geçtiğini söyleyen Irak, muhafazakar hükümetlerin temelini attığı anlayışın bir sonucu olan Premier Lig sisteminin, ırkçılığın ortadan kaldırılması karşısında etkisiz olduğunu söyledi. Irak, şöyle devam etti:
“Diğer taraftan; yaşanan olaylar, bir yandan da otuz yıllık bir yalanı ortaya çıkardı. 1980’lerin sonunda İngiltere’de muhafazakar hükümetler, toplumun tüm sorunlarından işçi sınıfını sorumlu tutarken, 1990’ların başında da işçi sınıfının futbol dünyasından tamamen kovulması amacıyla Premier Lig sistemi gelmişti. Otuz yıldır, bu sistemin futboldaki bütün toplumsal problemleri çözdüğü iddia ediliyordu. Görüyoruz ki Premier Lig sistemi, toplumdaki arızaların tribünlere ya da sahaya yansımasına engel olamıyor. Aksine sistem, İngiltere futbolunda her zaman çok önemli olan yerelliği, yani kulüplerin kurulduğu yerle olan toplumsal ilişkisini o kadar zayıflattı ki artık kulüplerin toplumsal rollerini kullanarak ırkçılık gibi konularda ciddi etki yapabileceklerini düşünmek çok zor.
“Büyük kulüpler, artık o kulüplerin kurulduğu yerle alakası olmayan küresel zenginlere ait ve yerelle olan köklerini koruyan küçük kulüpler için maddi açıdan bir şey yapamayacak kadar zayıf.”
“Toplumla ilişkisi koparılmış futbol düzeniyle, toplumsal olaylara etki yapılmaya çalışılıyor”
Özellikle Birleşik Krallık’ta kurulan sistemle, futbolun toplumdan kopartılıp sermayeyle ilişkilendirildiğini söyleyen Irak, şimdi o sistemle toplumsal bir etki yaratılmaya çalışılmasını eleştirdi. Irak, şu ifadeleri kullandı:
“İngiltere’de ve tüm Britanya’da, 1990’lara kadar futbol kulüpleri, binlerce dalı olan bir ağaçtı. Bugün ise sepette duran birkaç parlatılmış meyveden ibaret. 1990’ların başında sistem kurulurken, futbolun toplumla alakası kasıtlı olarak kopartılmış, onun yerini sermayeyle ilişkisi almıştı. Şimdi ise bu futbol düzeniyle, toplumsal olaylara etki yapılmaya çalışılıyor. İyi niyetli çabalarla, kısıtlı olarak bazı başarılar sağlanamaz değil elbette, ancak yapısal olarak dışlayıcı olan İngiltere’de futbol sisteminin kalıcı çözümlere fayda sağlayacağını zannetmek saflık olur.”
Dr. Selçuk Açıkgöz: “Spordaki ırkçılığın yükselmesinde 3 önemli neden var”
Selçuk Açıkgöz
Araştırma, Birleşik Krallık’ta ve futbol özelinde yapılsa da dünyanın geri kalanındaki ülkelerde ve spor branşlarında da durumun pek farklı olmadığını söylemek mümkün. Başta İngiltere olmak üzere son yıllarda sporda ırkçılığı ortadan kaldırmaya ve ırkçılık karşıtı farkındalık yaratmaya yönelik çok sayıda kapsayıcı ve eşitlikçi kampanya ve faaliyetler yapılmasına rağmen özellikle ırkçı vakaları artış göstermeye devam etti.
Özellikle, sporu ve beden hareketini sosyal faydaya dönüştürmek için programlar geliştirip başta ırkçılık olmak üzere bu alanlardaki ayrımcılıklarla mücadele etmeye yönelik çalışmalar yapan, gönüllü sporcu ve beden hareketçilerinden oluşan BoMoVu– Sosyal Güçlendirme için Spor ve Beden Hareketi Ağı’ndan da araştırmaya ilişkin görüşler aldık.
24 Eylül’de “Sporda Irkçılık ve Karşıtlığı” başlıklı çevrim içi bir sohbet serisine başlayacak olan BoMoVu‘da danışman olarak görev yapan Dr. Selçuk Açıkgöz, Birleşik Krallık futbolundaki ırkçılık karşıtı çalışmalara rağmen ırkçı vakaların artması hakkında “Sanıyorum bunda hem genel politikanın hem rekabetçi sporun barındırdığı hegemonik söylemin, ritüellerin etkili olduğunu söyleyebiliriz” yorumunu yaptı.
Açıkgöz, sporda ırkçılığın varlığı ve artarak devam etmesinde popülist sağ politikacıların bir korku toplumu yaratması ve taraftarların, rakibi aşağılamak için ön yargılarını devreye sokmalarının etkili olduğunu söyledi. Açıkgöz, ırkçılık karşıtı çalışmalarda ırkçılığın sadece biyolojik boyuttan ibaret olmadığının anlaşılarak farklı ırkçılık türlerinin de göz önünde bulundurulmasının, vaka sayısı hanesinde bir artışa neden olmuş olabileceğini söyledi.
“Taraftarlar, rakiplerini aşağılamak için ırkçılık yapmaktan çekinmiyor”
- “Avrupa’da popülist sağ politikacılar son yıllarda yükseliyor ve ülkelerinde mülteciler ve azınlıklar üzerinden bir korku toplumu yaratarak iç politikada oy devşirmeye çalışıyor. Bu politikaların etkileri, zihinlerde çağrılmak üzere hazır bulunan ırkçı fikirlerle birleştiğinde tribünlerde ve sporun diğer alanlarında ırkçı pratiklerin artması kaçınılmaz.
- “Bunun dışında taraftarların, rakibin onurunu ayaklar altına almak için her daim hazır bulunan ön yargılarını, ırkçı bir içerikle karşı takım sporcularına ve personeline uygulamada hiç çekingen davranmadığı da bir gerçek. Hatta kendi takımındaki siyah ve diğer beyaz olmayan bireylere karşı herhangi bir tepki göstermezken, karşı takımın oyuncularına ırkçı söylem ve davranışlarda bulunmakta herhangi bir beis görmemeleri ırkçılığın çelişkili mekanizmasını anlamada bize önemli bir bulgu sunuyor.
“Beyaz olmayanlara sporun yönetici tarafında yer verilmemesi de ırkçılığın en yaygın türlerinden biri”
- “Ve son olarak, -en az diğer etkenler kadar önemli,- ırkçılık karşıtı çalışmaların artması ile birlikte ırkçılığın da sadece biyolojik boyutunun olmadığını, kültürel ırkçılık üzerinden anlatıldığı gibi çok farklı boyutlarının (etnisite, kimlik) da olduğunun farkına varılması ve farklı ırkçılık türlerinin de hesaba katılması bu ırkçılık vakalarının artık sayıca daha fazla teşhis edilmesine etki etmiş olabilir.
“Kültürel ırkçılık tartışması, spor gibi bütün rekabetin biyolojik/genetik özellikler ve çok çalışma üzerinden gerçekleştiği illüzyonunu yayan bir alanda bize oldukça faydalı oldu. Bu sayede beyaz olmayan bireylerin spor içerisindeki -henüz kanıtlanamamış!- atletik başarılarını sadece genetik üstünlükle açıklayan, verdikleri emeği gözardı eden yaklaşımları tartışmaya açabiliyoruz. Entelektüel kapasitelerinin yetersiz olduğu ön yargısıyla yönetici, antrenör vb. pozisyonlara getirilmemesi de sporda ırkçılığın en yaygın türlerinden biri olarak ortaya koyan çalışmaların sayısı da hızla artmakta.”
Nil Delahaye: “Irkçılık şiddetinin görünür olması için adının konması gerek”
Nil Delahaye
BoMoVu’nun kurucusu ve yönetim kurulu başkanı olan Nil Delahaye, Sivil Toplum Kuruluşları’nın (STK), spordaki ve yaşamın her noktasındaki ırkçılığın önlenmesinde önemli bir rol üstlenmesi gerektiğini söyledi.
Irkçılığın katmanlı bir şiddet türü olduğunu ve ilk aşamada bu şiddetin adının konulması gerektiğini söyleyen Delahaye, şöyle devam etti:
“Irkçılık çok derin ve katmanlı bir şiddet türü olduğu için o şiddetin görünür olması demek, yaşanan deneyimlerin konuşulması ve her şeyden önce adının konulması demektir. Geride kalmış arkaik pratiklere dayanan ırkçılığın zamana gömüldüğü ve anayasa veya insan hakları sayesinde bunların artık olmayacağı düşünülüyor. Kafatası ölçümleri veya kıyafete yıldız dikilmesi gibi görünür biçimler, bu araştırmanın da yer aldığı günümüz Avrupa’sında artık mümkün görünmüyor. Ancak bir maç sırasında bir stadyumda beyaz şiddetin ne kadar da kendini ifade etmeye büyük bir hazır oluş içinde beklediği açıkça ortada.
“Örneğin Afrika’da, tarihin, beyazların o kıtayı işgal etmesiyle başladığına tüm samimiyetiyle inanan insanlar var hala. Bu insanların inançlarını değiştirmek için etrafta hiçbir şey yok. Black Lives Matter eylemlerinde tarihin içinde yüzleri ve hareketleri taşa kazınmış, putlaştırılmış kişilerin heykellerinin kırılması bu inancın temelinde yatan şeylerin artık tartışılması gerekliliğini ortaya koyuyor. Bir ülkenin kurucusu, büyük önderi olarak kurgulanan kişi, başka toprakların işgalcisi ve hırsızı olabiliyor.”
“Irkçılığa sessiz kalan STK’ler, toplumu temsil etmekte eksik kalır”
Delahaye, ırkçılık karşısında insanlık olarak ortak bir mücadeleye girişmemiz gerektiğinin ve bu olmadığı takdirde ırkçı vakaların artacağını söyledi:
“Ulus-devlet yapılarının ötesinde global bir şekilde insanlık tarihimize bakarak, nerelerde kaynaklar birikmiş, nerelerden çalınmışa bakılarak bunu gerekçelendiren ırkçılığın nerelerde daha şiddetli yaşandığı da ortaya çıkıyor. İnsanlar olarak gerçek bir adalet ve hak iadesi arayışına girmediğimiz sürece stadyumlarda ve her yerde ırkçılık vakaları görmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla STK’lerin buna sessiz kalması sivil toplumu temsil etmekte eksik kalmaları anlamına gelir.”
“Irkçılığın bir hak iadesi arayışı olarak ele alınmasında STK’lere önemli bir görev düşüyor”
BoMoVu’nun, uzun soluklu olan bu ırkçılı karşıtı mücadeleye katkıda bulunduğunu belirten Delahaye, şunları söyledi:
“STK’lerin buradaki rolleri şu açıdan önemli: Kulüpler ve federasyonlar, var olan somut bir ayrımcılığa karşı yükselen sesi takip ediyor ve ona destek oluyorlar. Fakat bunu bir hak mücadelesi, hatta biraz önce belirtildiği gibi bir adalet ve hak iadesi arayışı olarak ele almada sivil topluma önemli bir görev düşüyor. Irkçılığı olması gereken bağlama oturtmak, ona karşı mücadele çağrı ve çabasına destek olmak ve elbette bunun yukarıda bahsi geçen popülist sağın yükseldiği bir dönemde yapmak uzun bir mücadeleyi gerektiriyor. BoMoVu’nun yapmaya çalıştığı da bu uzun soluklu yürüyüşe katkıda bulunmak.”
“‘Irkçılık Karşıtı Pedagoji’ projemizde öğretmen ve öğrencilerle bir araya geldik”
BoMoVu’nun geçmişte ırkçılık ve karşıtlığı üzerine yaptığı çalışmalardan örnek veren Delahaye, özellikle ırkçılığın çocuklar üzerindeki etkisi ve bunu hafifletmeye yönelik olan “Irkçılık Karşıtı Pedagoji”den söz etti.
Delahaye, “ırkçılığın, pek tartışılmayan genelgeçer bir davranış tipi olduğunu anlamaya davet ettik” dediği “Irkçılık Karşıtı Pedagoji‘yi şu sözlerle anlattı:
Bu projemiz, görünmez/adı konulmayan ırkçılığın çocuklar üzerinde bıraktığı bu tesiri hafifletmeyi amaçlıyordu.
“Irkçılık karşısında sessiz kalmak istemeyen öğretmenler ile bir araya geldiğimiz bu proje, çocuklara yönelik ırkçılık karşıtı bir eğitim aracı ve okullarda yer alan ırkçılık biçimlerinin nasıl yaşandığına dair ışık tutmaya çalışan bir analizden ibaret. Burada insanları, ırkçılığın, insanlar arasındaki ilişkilerde çeşitli şekiller alabilen ve çoğu zaman egemen algıya görünmezken, bedene, duygulara, bilinçaltına ciddi yaptırımları olan ve pek tartışılmayan genelgeçer bir davranış tipi olduğunu anlamaya davet ettik.
“Uygulayan tarafından çoğu zaman bilince çıkarılmadan uygulanan bu davranışlar, çocukluktan itibaren öğrenilir. Bunun mağduru olan çocuklar, sistemik bir ırkçılık ile halihazırda yüklü bir baskı altında varlıklarını ortaya çıkarmaya çalışıyorken, kişisel ilişkiler üzerinden bu sistemdeki hadleri çocukluktan itibaren kendilerine sert biçimde aktarılıyor.”
“‘Sporda Irkçılık ve Karşıtlığı’ isimli çevrim içi sohbet serimiz 24 Eylül’de başlıyor”
Nil Delahaye; BoMoVu, Oseminars ve Alan Savunması ortaklığıyla gerçekleştireceğimiz ve sporda ırkçılık konusunun daha detaylı ele alınacağı ‘Sporda Irkçılık ve Karşıtlığı’ isimli çevrim içi sohbet serisinden de bahsetti.
Delahaye, 12 hafta boyunca akademiden, sivil toplumdan ve sahalardan farklı konuklarla gerçekleşecek serinin, 24 Eylül Perşembe günü Rohingya ile başlayacağını kaydetti.
Delahaye, oseminars.com adresinden yapılacak kayıt yoluyla katılım sağlanabilecek seriyi şöyle anlattı:
“Pandemi sürecinde, normalde derneğimizde yüzyüze yaptığımız seminer ve sohbetleri çevrimiçi ortama taşımaya karar vermiştik. Bu sohbetler, George Floyd’un katledilmesiyle ırkçılık üzerine yoğunlaşmaya başlamıştı. Bu yaz, sohbetlerimize kısa bir ara verip sporda ırkçılık üzerine daha uzun vadeli ve konuyu daha derinlemesine ele alan bir seri başlatmaya karar verdik.
“Bu seri, FareNet’in “Black Lives Matter” adlı küçük hibesinden destek aldı ve Alan Savunması ile Oseminars iş birliğinde BoMoVu derneğinin bir serisi olarak gerçekleştirilecek. Sporda ırkçılığı ve karşıtlığını çeşitli açılardan ele alacak bu seri, 12 hafta sürecek. Serimiz 24 Eylül’de saat 16:00’da soykırımdan hayatta kalma pratiği olarak futbol oynayan Rohingya takımı ile açılacak. Bu örnek açıkça sistemik bir etnik temizlik şeklini alan ırkçı ideolojinin ürünü olan soykırımın müthiş yıkıcılığının karşısında fiziksel ve temsil gücüne bağlı olarak varlığını her şeye rağmen koruyabilen Rohingya mülteciler için sporun önemini ortaya koyuyor.
“Serimizin ilerleyen haftalarında devletsiz ulusların yarıştığı kupa olan Conifa, ırkçılığı fiziksel şiddet boyutunda her maçta deneyimleyen Amedspor ve futboldaki ırkçılığın medyada nasıl görünmez hale geldiği gibi konuları akademiden, sivil toplumdan ve sahalardan farklı konuklarla ele alacağız. Çevrim içi sohbetlere katılmak için oseminars.com/ adresinden kayıt yapılabilir.”
Haber fotoğrafı: NWSL - Twitter