Maryam Shojaei: Ben bu harekete başladığımda insanlar deli olduğumu düşünüyordu
Maryam Shojaei, büyürken annesinden İran’da futbol maçlarına katılma hikayelerini dinledi. 1979’dan önce, herkesin - erkek ya da kadın - stadyumun içine girmesine izin verilirdi. Muhafazakâr hükümet, stadyumlardaki “küfürlü dil” ve “yarı çıplak erkekler” nedeniyle kadınların erkek futbol maçlarına katılmasını engelleyecek yazılı olmayan bir kural koyduğunda bu durum değişti. Erkek kardeşi İran Erkek Takımının kaptanı Masoud Shojaei olan Maryam Shojaei, bu kuralı insafsızca buluyor ve 2014’ten bu yana kadınların futbol stadyumlarına girme hakkı için savaşıyor.
İran‘da 40 yıldır kadınlara uygulanan stadyuma giriş yasağının kaldırılması için 10 yılı aşkın bir süredir mücadele eden ve Ekim 2019’da bu mücadelesi zaferle sonuçlanan Maryam Shojaei, mücadelesinin çıkış noktasını, bu süreçte yaşadıklarını, İran’lı kadınların ve kadın sporcuların yaşadıklarını ve Sahar Khodayari’nin ölüm haberini aldığın anki duygularını anlattı. Elif Alper, ESPN için kaleme alınan bu yazıyı Alan Savunması için çevirdi.
İran ve Irak arasındaki savaş [1980-88] başladığında 4 yaşındaydım. Savaşın ilk gününde evimiz yıkıldı. Hiçbirimiz evde değildik, yoksa muhtemelen hepimiz ölürdük. Muhtemelen bu yüzden temel kadın hakları gibi adil olmadığını düşündüğüm konularda ses çıkarıyorum.
Kadınların futbol stadyumlarına girmesini yasaklayan kural 1979’dan önce yoktu, bu her şeyin ne kadar keyfi olduğunu gösteriyor. Pek çok İranlı – nüfusun yarısı kadın – futbol maçlarına katılmakla ilgileniyordu ancak gitmelerine izin yoktu. Sahip olduğum çevreden faydalanmak istedim. Ana odak noktam farkındalıktı. Bu haksız uygulamayı sorgulamak istedim.
2006 yılında yönetmen arkadaşım Jafar Panahi “Offside” adında bir film çekti. Film sadece İran’da değil, bütün dünyada farkındalık yarattı. Filmde bu kuralın ne kadar aptalca olduğunu gösterdi, özellikle sadece 40 yıldır var olduğu için.
“Vazgeçmeyeceğimi anlayınca bir çözüm üretmeye başladılar”
Film vizyona girdiği sırada “Beyaz Eşarplar” denilen bir hareket vardı (2005’te başladı). İnanılmaz bir hareketti. Kadınların stadyum önünde pankart tutmasına izin verilmedi. Onlar da stadyumun önünde durdular. Tesettürün burada zorunlu olduğunu biliyorsun, değil mi? Söylemek istedikleri şeyleri beyaz eşarplarına yazıp başlarına sardılar. Yetkililer pankartlarını alabilirdi ama eşarplarını çıkartamazlardı. “İran’ın ana stadyumu olan Azadi stadyumu’nun yarısı benim hakkımdır” ifadesini bir eşarpta gördüğümü hatırlıyorum. Harikaydı. Onlardan pek çok şey öğrendim.
2014 yılında fikrimi yavaşça dile getirmeye başladım. Bir süre sonra İran içinde bir değişim olmayacağını fark ettim ve aktivizmimi yurt dışına taşıdım. Tüm dünyada maçlara gittim, pankart tuttum, medyanın ve federasyonun dikkatini çektim. Bunun küresel bir hareket olması gerektiğinin farkına vardım. Vazgeçmeyeceğimi anladıklarında yavaş yavaş İran’da bu yazılı olmayan kuralın nasıl değiştirileceği odak noktası haline gelmeye başladı.
“Erkekler beni vazgeçirmeye çalıştı”
Bazı erkek arkadaşlarım bile stadyumlardaki atmosferin kadınlar için çok sert olduğu, fiziksel şiddettin var olduğu ve pek çok kaba sözün söylendiğini gerekçesiyle bunun iyi bir fikir olmadığını söyledi. Orada ne tür bir atmosfer olduğunu bildikleri için stadyumlar bugün kadınlara açık olsa bile eşlerini ve annelerini götürmeyeceklerini söylediler. Buna her zaman yanıtım “Bu, sokaklarda da olabilir, bu her yerde olabilir” oldu ve atmosferin böyle olmasının sebebinin tek cinsiyetli bir ortam olduğunu söyledim. Soyunma odası gibi. Peki ya küçük çocuklar?
Zaman zaman cesaretimi kıran tek şey stadyuma gidip maç izleyebilen kişilerin, kadınların stadyuma girebilme haklarını savunmaya değer görmemesiydi. İnsanlar çözmemiz gereken daha önemli sorunlarımız olduğunu, ekonomimizin ele alınması gerektiğini düşünüyordu. İnsanlar bu kadar temel bir hakka gözlerini kapadığında bu benim cesaretimi kırıyordu. Stadyuma gitmek bir ölüm kalım meselesi değil ama bir kuralı değiştiremiyorsanız toplumu nasıl değiştireceksiniz? İnsanlar kendileri için risk bile içermeyen ufak değişimlere katılmaya bile istekli olmadıklarında cesaretim kırılıyor.
“Ben bu harekete başladığımda insanlar deli olduğumu düşünüyordu”
Geçen yıl FIFA’nın baskısından sonra değişiklikler görmeye başladık. Dünya Kupası Eleme Maçı için kadınlar stadyuma alındı. Bu değişim stadyum yasağına karşı büyük bir adımdı ancak eşitlik için küçük bir adım. İranlı kadınlar için en büyük sorun bu değildi. Çözülmesi gereken başka sorunlarımız var ama yine de bu büyük bir adımdı çünkü ilk zaferdi. Kendimle ve stadyum yasağına karşı mücadele eden pek çok İranlı kadınla gurur duydum.
Stadyum yasağını kaldırmaya yönelik mücadeleyi dünyada ve toplumda yaşanabilecek değişimlerin bir temsili olarak görüyorum. Yıllarca süren mücadelelerden sonra yabancı çocukları olan İranlı kadınların çocukları için İranlı belgesine sahip olmasına izin verdiler. Yabancı biriyle evli olan İranlı kadınlar artık çocuklarını İran vatandaşı yapabiliyorlar. Daha önce İran, erkeklerin çocukları ve eşlerine İran vatandaşlığı veriyordu ancak İranlı kadınların çocukları ve eşleri için bu geçerli değildi. Bu Ekim 2019’da oldu. Bu konu hakkında mücadele eden birçok feminist için uzun bir yol katedilmiş oldu.
2019’da İranlı aktivist “Mavi Kız“’ın ölüm haberi beni çok üzdü, özellikle de o gece New York’ta bir ödül almaya hazırlandığım için. [Blue Girl (Mavi Kız) olarak bilinen Sahar Khodayari 2019 yılında bir futbol maçı izlemek üzere halka açık bir stadyuma girmeye çalıştığı için altı ay hapis cezası alabileceğini öğrendikten sonra kendini ateşe verdi.] Haberi duyduğumda ağlamamı durduramadım. Ben bu ödülü alacaktım ve o ölmüştü. Bu harika kız İran’daki kadınlara stadyum yasağı konusunda farkındalık yarattı ve bunun için çok üzgünüm. Görülmek istedi ve ölümü büyük bir mesaj oldu. Ölümü tüm bu sorunları vurguladı ve baskı oluşturdu.
Bu yolculuk bana birbirimize ne kadar bağlı olduğumuzu öğretti. Avustralya, Kanada ve Birleşik Devletler’de harika insanlarla tanışma fırsatım oldu. Yardım edebilen ve hiç vazgeçmeyen kadınlar. Çünkü ben bu harekete başladığımda insanlar deli olduğumu düşünüyorlardı. Farsçada bir lafımız var, bir kâseye su koyduğumuzda ve suyu parçalamaya çalıştığımızda bundan hiçbir şey çıkmayacağını söylüyoruz. Benim işe yaramaz bir şey yaptığımı düşündüler. İranlı şair Hafız’ın yaklaşık 700 yıl önce söylediği gibi, “Görünmez bir elin gelip bizim için her şeyi yapmasını bekleriz”. Bu şekilde vazgeçmemeyi öğrendim ve her hareketin önemli olduğunu anladım.
“Bir kadının İran’da oynadığında başörtüsünü düzeltmek zorunda olması çok üzücü bir durum”
Kimia Alizadeh, Alireza Firouzja ve Saeid Mollaei gibi İranlı sporcuların başka ülkelere taşınması beni çok üzüyor. Bu kişiler bu ülkenin değerleri, burada olabilecek ve ülkemizi temsil edebilecek gençler. Burada karşılaştıkları baskı yüzünden ayrılmak durumundalar. Neden başka bir bayrak altında oynasınlar? İç huzurları olsaydı burada kalırlardı. Bir kadın burada oynadığında başörtüsünü düzeltmek zorunda olması çok üzücü. Sporcuların performans gösterirken üzerlerindeki baskıyı hayal edin ve şimdi de tüm bu ikincil detayları dikkate almak zorunda oldukları için ne kadar baskı yaşadıklarını düşünün. Çıkıp oynadıklarında tek endişeleri oyun olmuyor.
George Floyd’un ölümünden sonra olan her şeyden çok etkilendim. Toplumsal farkındalık çok gerekli. Siyahilerin hakları başkalarının haklarıyla aynıdır ancak hükümet düzeyinde değişikliklerin gerçekleşmesinden önce halkın bunun farkına varabilmesi gerekir. En üstte bir şeyler değişse bile, insanlar haklarını bilmezlerse ve buna inanmazlarsa acı çekerler. Bu durumda siyahiler haklarının farkında değilse ve beyaz insanlar diğer azınlıkların haklarının farkında değilse, bu anlamlı ve gündelik hayata yansıyan değişikliklere neden olmaz. Bu yüzden her zaman cevap eğitimdir. Eğer bir değişiklik istiyorsak tam zamanı. Sosyal medyada dünyanın her bir köşesinden 7 milyar insan o adamın vahşice öldürülüşünü izledi ve kalpleri kırıldı. Şimdi değişim getirme zamanı.
“Hepimiz temel haklara inanmalıyız”
Yaklaşık 10 ay önce bir İran stadyumu tamamen doluydu, elbette erkeklerle. Söyledikleri beni çok etkiledi. Stadyumun yarısı “İranlı kadınlarımızı özlüyoruz” dedi ve diğer yarısı “bu onların hakkı” diye cevap verdi. Çok etkilendim. İran ve kadınların ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü diğer ülkelerdeki erkekler, sahip oldukları ayrıcalıkların avantajından faydalanabilirler. Fakat bu durumda eşitsizlikten ve benim için çok değerli olan kadın haklarından yakınıyorlardı. Ezenler ezilenlerin yanında yer almaya başladığı zaman daha güçlü olurlar.
Bu noktada benim odak noktamda eğitim var. COVID-19 salgını başlamadan önce iki ay boyunca Afganistan’daydım. Fars okuryazarlığında yeni bir yöntem var, bu metodu tanıtmak için Afganistan’a gittim. Bir sonraki hedefim insanlara okumayı ve yazmayı öğretmek. ESPYS Stuart Scott ENSPIRE ödülünü kazandığım için mutluyum. Bu ödül sıradan insanların anlamlı bir değişim yaratabileceğini gösteriyor. Sıradan insanlara ulaşmayı hedefliyorum ve görünürlük bu amaçta doğru yönde atılmış bir adım. Yaptığıma en çok mutlu olduğum şey, benden önceki pek çok aktivist gibi kötüyü sorgulamaktı. Hepimiz temel haklara inanmalıyız. (EA/ASK)