Kadın gazetecilerden Melih Şendil tepkisi: “‘Bunları söyledikten sonra meslektaşlarımın yüzüne nasıl bakarım’ diye düşünmüş müdür acaba”
Spor yorumcuları Didem Dilmen ve Zübeyde Özcan ile Galatasaray TV sunucu ve spikeri Ebru Gürsoy, Melih Şendil’in cinsiyetçi ifadelerini Alan Savunması’na değerlendirdi. Spor medyasında bu tür anlayışların egemen olmasında izleyicilerin de payının olduğunu söyleyen gazeteciler, bu sözlerin kadına şiddete giden yolu açtığını belirtti.
Yayıncı kuruluş beIN Sports’ta Şampiyonlar Ligi maçlarının değerlendirildiği “Maç Sonu” isimli programı sunan sunucu ve spiker Melih Şendil, cuma gecesi gerçekleşen programda, o akşam oynanan Real Madrid - Manchester City maçını değerlendirirken yoğun cinsiyetçi ifadeler kullandı.
TIKLAYIN- beIN Sports spikeri Melih Şendil’den olay yaratacak cinsiyetçi ifadeler!
Tepkiler sonrası beIN Sports ve Şendil bir özür mesajı yayımlasa da 15 yılı aşkın bir süredir spor medyasının içinde yer alan tecrübeli sunucu ve spikerin bu sözleri, pek çok spor kulübü, federasyon ve kişinin büyük tepkisini çekti.
Başta A Spor olmak üzere Lig Radyo, Radyo Gol ve çeşitli mecralarda spor yorumculuğu yapan Didem Dilmen, Galatasaray TV sunucu ve spikeri Ebru Gürsoy ve Lig Radyo’da spor yorumculuğu yapan Zübeyde Özcan ile yeniden gündeme gelen spor medyasındaki cinsiyetçiliği konuştuk.
Didem Dilmen: “Mesele sadece futbol değil”
Didem Dilmen, konuyu sadece Melih Şendil üzerinden okumamak gerektiğini vurgu söyledi. Sektörün genelinde böyle bir problem olduğunu belirten Dilmen, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öncelikle konuyu bir kişiye indirmemekten yanayım. Spor yayıncısı olarak mesleğimin 12. yılındayım ve inanın bu zihniyet ne yazık ki çok yaygın. Meselenin sadece futbol olduğunu da düşünmüyorum. Futbol, hayatın her alanında yaptığı gibi sadece cinsiyet ayrımcılığını görünür hale getiriyor. İlk gördüğümde cevap vermeyecektim çünkü sürekli karşılaşıyorum ama susmak bir seçenek değil. Bu söylemin ‘bir düşünce’ olduğuna da katılmıyorum. Mikrofon sorumluluktur, toplum önünde kadını erkekten ayıracak bu tarz söylemlere cevap vermek zorundayız ki kız çocukları hayal kurabilsinler, erkek çocukları da bu zihniyeti öğrenmesinler.
“Spor basınının kadına karşı ön yargıları, izleyicinin ön yargılarıdır”
Sadece kadın gazetecilerin değil tüm sektörün duruma bir tepki göstermesi gerektiğini söyleyen Dilmen, şu ifadeleri kullandı:
“Şahsım adına, bir kadın olarak, hemen her yaştan, meslekten, eğitim seviyesinden bu tür cümleleri duydum. Spor basınında çalışan kadınlar, emin olun ki Çin Seddi gibi duvarları aşıp çok çalışarak emek vererek bu noktalara geldiler. Hepsine sonsuz saygı duyuyorum. Kadın futbolcularla röportaj yaptım, onların aştıkları engeller, karşı karşıya kaldıkları duvarlar daha da yüksek.
“Spor basınının kadına karşı önyargıları, izleyicinin önyargılarıdır aynı zamanda. Kadın spor gazetecileri değil, tüm spor basınının, her türlü ayrımcılığa hep birlikte cevap vermesi gerektiğini düşüyorum ama cevap vermek de açıklama yapmak da yetmez. Daha çok kadını ekranın önünde ve arkasında yer almasını sağlamak gerekiyor.
Ebru Gürsoy: Biraz eşelesek, kim bilir altından hangi travmalar çıkacak
“Cinsiyetçi dil ekranda yanlışlıkla yapılan bir yayın hatası değil, bilinçli bir tercihtir. İlkel bir zihniyetin dilidir. İnsanlık, eşitlik, kardeşlik, dayanışma gibi kavramlardan nasibini almamış, bir cinsi ne olursa olsun üstün gören bir tavırdır. “
Bu sözler daha önce Kanal D, TV8 ve D Smart gibi platformlarda spikerlik yapmasının yanı sıra Artı TV ve o dönemki adıyla Lig TV, şimdiki adıyla beIN Sports’ta da spor spikerliği yapan, şu an ise Galatasaray kulübünün televizyonunda sunuculuk ve spikerlik yapan Ebru Gürsoy’a ait.
Kadınların her gün öldürüldüğü, sadece sporda değil hayatın her alanında eşitsizliklere maruz kalarak bunlar için mücadele ettiklerini söyleyen Gürsoy, şöyle devam etti:
“Biraz eşelesek kim bilir altından hangi bastırılmış, gizlenmiş travmaların çıkabileceği konusunu psikologlar daha iyi çözecektir. Spor dallarını ‘ataerkil’, ‘anaerkil’ vs. diye yorumlamak hangi yüzyıldan kalmadır?
“Sadece Temmuz ayında Türkiye’de 36 kadın öldürülmüşken, tecavüz, şiddet, mağduriyet vakaları çığ gibi büyüyorken, bizler bas bas ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır‘ diye haykırıyorken, eğitimsizlik ve eşitsizlik mücadelemize devam ediyorken, ekrandan fütursuzca, ilkelce, pişkince bu yorumları yapmak hangi liyakate, profesyonelliğe, kurumsallığa, insanlığa sığar? Hangi yayıncı, hangi ekran yüzü buna cesaret edebilir? Bu özgüvenin sınır tanımazlığı nereden gelmektedir?
“Kadın futbol da oynar, basketbol da oynar, hakemlik de yapar, teknik direktör de olur, tribüne gelir, yazar, yorumlar, maç da anlatır… “
“Bu açıklamalar, şiddete giden yolu açıyor”
Bu sözlerin erkek egemen kültüre hizmet ettiğini söyleyen Gürsoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2014 yılından beri Olimpik Lyon’da oynayan Ada Hegerberg, 2018’de tarihte ilk kez bir kadın futbolcuya verilen Ballon d’Or Feminin’i kazandı kazanarak tarihe geçmişti.
“Törende ünlü DJ Martin Solveig ona ödülünü verdikten sonra twerk yapar mısın sorusuna maruz kaldı. Yani bu ayrımcılık, bu cinsiyetçi aşağılama tutumu sadece bizde yaşanmıyor.
“Hadsizlik, kadını metalaştıran, aşağılayan her ifade, her davranış erkek egemen kültürü güçlendirir ve şiddete giden yolu açar. Caydırıcı olamazsanız yarın tepenize biner. Kadın Bakanlığı bu sebeple gerekiyor.
“Yazık ki bu türler kadının spordaki başarısını, örneğin Galatasaray Kadın Basketbol takımımızın 2014’te Euroleague şampiyonu olup kupayı kaldırdığındaki emek, ter, gözyaşı ve başarıyı da görmezden gelir, küçümserler… Kadın milli takımları takip bile etmezler. Nurcan Taylan’ı, Hülya Şenyurt’u, Yasemin Adar’ı, Işıl Alben’i tanımazlar ya da hiçe sayarlar.”
“Kadın gazeteciler, sektörde kalıcı olmak için erkeklere kıyasla adeta bir savaş veriyor”
“Medyadaki cinsiyetçiliğin boyutunu siz erkekler tahmin bile edemezsiniz. Bunu en iyi; dişiyle, tırnağıyla bulunduğu konuma gelmeyi başarmış, kalıcı olabilmek için erkeğin kaç katı savaş vermiş, uğradığı tacizin, mobbingin haddi hesabı olmayan kadınlar anlatabilirler. Güç zehirlenmesi, aşağılama, küçük görme, tahammülsüzlük en sık görülen cinsiyetçi mobbinglerdir.
“Elbette mesleki olarak çok destekleyici, eşitlikçi, demokratik, huzurlu ve yozlaşmamış ortamlar ve kişiler de vardır. Sözüm onlara değildir.
“Ben şahsi kariyer yolculuğumda en ağır cinsiyetçi tavrı da en destekleyici yaklaşımı da yaşadım, gördüm. Eminim tek başına ayakları üzerinde duran medya çalışanı tüm kadınlar da benzer tecrübelerden geçmiştir.”
“Kimseden izin ya da onay alacak değiliz”
Duruma karşı ortak bir tepki gösterilmesi gerektiğini söyleyen Gürsoy, şu ifadeleri kullandı:
“Aynı kurumdaki çalışma arkadaşlarının bireysel kınamaları bir kolektif tepkiye dönüşünce sonuç alınabilir. Saygısızlık, ilkellik ve cinsiyetçilik ile devlet, kurumlar, okullar, sosyal medya ve kitlesel medya topyekün mücadele etmelidir. Örneğin aynı kurumdaki çalışanlardan erkek olanlar ne tür tepkiler vermişlerdir? Bu olayı nasıl karşılamışlardır? Kurumsal bir kınama yeterli midir? Başka bir hamle planlanıyor mudur? Bu sorular da sorulmalıdır.
“Bakın bana 3-4 hafta önce atılan bir tweet: ‘futbol erkek işi; kadınlar da moderatörlüğe, yorumculuğa, spikerliğe, amigoluğa soyunmuyor mu ifrit oluyorum.’ Bu gelen tweetlerin neredeyse en hafifidir.
”Cinsiyetçi olmakla kalmayan, homofobik ve ötekileştirici saptamalara ekranlarda yer yoktur. Vicdan herkese lazımdır.
“Biz kadınlar sahada, ekranda futbol oynama, izleme, konuşma zevkimiz için kimseden izin ya da onay alacak değiliz. Spora olan ilgimizi size mi soracağız? Kadından bu kadar tiksinmek, çekinmek ve korkmak, tedaviye ihtiyaç duyulan bir hastalıktır.“
Zübeyde Özcan: Futbol ve kadın ilişkisi söz konusu olduğunda ‘buraya da bulaşmayın artık’ tepkisi alıyoruz
Lig Radyo’da yorumculuk yapmasının yanı sıra çeşitli mecralarda da yazılar kaleme alan Zübeyde Özcan, Şendil’in, tepki alma korkusuyla şimdiye kadar kadınların sporun içinde yer almasıyla ilgili görüşlerini saklamaya çalıştığını söyledi. Dilmen, Gürsoy ve sektördeki hemen hemen her kadın gazetecinin de söylediği gibi bu gibi baskıların her zaman yaşandığını söyleyen Özcan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İnsanın zihniyetine işlediğiyle konuştuğunun aynı olmadığı pek çok durum var. Yaratılışımızda olan bir şey bu. Bir nevi ait olduğumuz toplumun içinde kabul görmeye, dışlanmamaya dair geliştirdiğimiz koruma mekanizması. Videoyu ilk izlediğimde Melih Şendil’in bu mekanizmayla dili arasında anlık gelişen bir senkron sorunu yaşadığını düşündüm. Yani birçok kişi, zaten düşünce yapısı olarak hep bu noktada olan bir erkeğin fikirlerini sözcüğe dökmesine şahit olmuş oldu. Dilin kendisi küçük ama cürmü bazen büyük oluyor.
“Birkaç senedir futbol sektörünün kıyısından köşesinden tutmaya çalışan biri olarak bu olaydaki gibi ‘futbol da futbol konuşmak da erkek işidir’ yoluna çıkan çok sayıda mesaj aldım. Almaya da devam ederim muhtemelen. Bu durumu yaşayan bir yığın kişi daha olduğunu söylemeye gerek yok tabi. Ne yazık ki futbol ve kadın ilişkisi söz konusu olduğunda ‘buraya ‘da’ bulaşmayın artık’ tepkisine sıkı sıkıya sarılmış ciddi bir kesim var. Futbol, basketbol gibi sporları kendilerine manevi bir konfor alanı olarak çizmişler çünkü. Biz kadınların varlığı bu alanlarını bozuyor. Çıkardıkları bunca tantana bundan. Melih Bey’in fikirlerinin özeti de bu bence. Fakat şunu öğrenmeleri gerekiyor ki bilen-bilmeyen, seven sevmeyen, ilgilenen-ilgilenmeyen etiketsiz ayrımlar elbet yapılabilir ancak hiçbir spor dalı bir cinsiyetin seyir yahut oynayış tekelinde değildir. Hayatın her alanında birilerini damgalamayı çok seviyoruz, konu spor, özellikle de futbol gibi sosyolojik altyapısı derinlikli bir mesele olunca bu durum daha da ağır oluyor.”
“Böyle düşünenler, fikirlerini saklıyor”
Kadınların sadece estetik olup olmamak üzerinden değerlendirildiğini söyleyen Özcan, Şendil gibi düşünen pek çok insanın olduğunu ancak bu kişilerin, görüşlerini sadece yakın çevreleriyle paylaştığını söyledi. Genç yorumcu, şu ifadeleri kullandı:
“Geniş bir kitleye hitap eden bir mecra olması daha çok insana ulaşmasını sağlamış oldu. Mesele, ‘böyle birini nasıl işe alırlar’ meselesi değil çünkü. Temelden gelen bir çarpıklık var bu işin içinde. Kadının varlığının estetik algıyla boyandığı koca bir okyanusun içindeyiz. Bu noktada tepki göstermenin yanında bir şeylerin değişmesi için çaba da sarf etmek gerekiyor. Rahmetli Sadri Alışık’ın Ah Güzel İstanbul filminde ‘her şey biz hiç gayret etmeden yolunda gitse’ diye bir repliği vardır. Dünya dönerken o iş öyle olmuyor maalesef. Ben kendi adıma boğulmadan, bir balığa yem olmadan, deniz kızı kıyafeti giymeden bir yerlere gelmeye çalışıyorum. Görünenden çok daha geniş bir etki alanı var bu meselenin. Sadece bu doğrultuda düşünenlerin çoğunluğu fikrini kendine ve yakın çevresine saklamayı tercih ediyor, o kadar.
“‘Bunları söyledikten sonra meslektaşlarımın yüzüne nasıl bakarım’ diye düşünmüş müdür acaba”
“Elbette büyük saygısızlık, tartışmaya bile gerek yok. Tabii kendisi, ‘bunları söyledikten sonra meslektaşlarımla nasıl yüz yüze bakarım diye düşünmüş müdür, bilemiyorum.
“Kadın futbolunu izlemeyi sevmemeyi anlayabilirim. Bu durum kişinin tercih alanında ama kadının hangi sporu yapacağını yakışıp yakışmama üzerinden değerlendirmek… Bunun adı nesneleştirmek. Bizim değiştirmeye çalıştığımız şey de tam olarak bu. Sırf Melih Bey konuşmasında “bence” dediği için ‘bunun adı özgürlük’ diyenler gördüm fakat özgürlük; kişinin istediği her şeyi söylemesinin, eyleme geçirmesinin adı değil istemediği şeyleri yapmamasının adı. Melih Şendil, başkalarının özgürlüğüne dil uzatarak özgürlük hakkını kullanmış olmuyor maalesef. Pembe renk meselesine gelince… Benfica, Juventus, Porto düşününce bir ya da birkaç sezon pembe formaya sahip olduğunu hatırladığım ilk aklıma gelen takımlar. Melih Bey umarım hepsini rüyasında görür.”