Eşcinsel bir yüzme antrenörü olan Emma-Coolings Barnes’ın etkileyici hikayesi
Eşcinsel bir yüzme antrenörü olan Emma Coolings-Barnes’ın, yönelimini açıklama sürecinden, bir eşcinsel olarak işinde kendini kabul ettirip zirveye ulaşmaya varan hayat hikayesi…
İngiliz eşcinsel bir yüzme antrenörü olan Emma Coolings-Barnes, Lezbiyen Görünürlük Günü kapsamında Sky Sports için bir yazı kaleme aldı.
Barnes’ın, öğrenci ve velilerden yönelimini gizleyerek okullarda antrenörlük yapmaya çalışması, bu şekilde yaşamanın zorlukları, yönelimini açıklama süreci ve açıkladıktan sonra yaşadıklarını anlattığı o yazı:
Yüzmek ve bir kadın koç olmanın getirdiği zorluklarla yüzleşmek nedeniyle en iyi hayatımı yaşıyorum.
En iyi hayatımı yaşıyorum çünkü ben bir lezbiyenim, bu da toplumda kendi zorluklarını getiriyor.
Ve en iyi hayatımı en iyi arkadaşım Katie için yaşıyorum.
Genç bir atlet olarak, yüzerek ve cinselliğimle tanımlandığımı hissettim. Bununla birlikte, yönelimimi gizliyordum, yani yüzücü olarak yarışmayı bıraktığımda büyük bir boşluk hissettim.
Fizyoterapiye girmeyi düşündüm, ancak kendimle devam eden bu mücadele nedeniyle koçluğu seçtim. Başkalarının yaşamları üzerinde olumlu bir etki yaratma düşüncesi benim için heyecan vericiydi.
Şimdi 150 yüzücü ve sekiz antrenör ile ülkenin en iyi programlarından birine liderlik ediyorum - ama buraya gelmek hem iç hem de dış bir savaş oldu.
Bu savaş beni daha iyi bir koç yaptı. Şimdi daha sabırlı, düz kafalı ve anlayışlıyım. Son yıllarda, elit düzeyde ilk gerçek başarımı yaşadım, Federico Burdisso Avrupa Şampiyonasında madalya kazanan tarihin en genç erkeği oldu. 2018’de 16 yaşındayken Glasgow’da 200m kelebekte bronz aldı; geçen yıl, Gwangju’daki Dünya Şampiyonasında dördüncü oldu.
Geriye baktığımda, sporun kendi kendini kabul etme yolculuğumun aracı olduğunu görebiliyorum. O olmasa, harika bir iş ve çok mutlu bir evlilik de, benim için asla olmazdı.
Diğer insanları kendimden çok daha fazla önemsediğim, her zaman belliydi.
Sporu kariyerimde ilerlerken, rol model alabileceğim lezbiyen sporcu yoktu. Her şeyin yoluna gireceğini söyleyecek kimse yoktu. Eğer olsaydı, gerçeğimi daha önce yaşamaya başlamış olabilirdim.
2006 yılında emekli olduktan sonra, ilk koçluk işlerimden biri prestijli bir özel okuldaydı. İşverenimin lezbiyen olduğumu öğreneceğinden korktum ama kadın olmak başlı başına bir zorluktu. Kadın antrenörler yüzmede yaygın olarak itibarsızlaştı ve cinsiyetçiliğin olduğu bu “Erkekler kulübü”nde görmezden gelinmeyi aşmak için sert mücadeleler vermek zorunda kaldılar.
Dünyanın en iyi koçlarından biri olarak kabul edilen bir adamla oturmaya davet edildiğimi hatırlıyorum. Sadece 22 yaşındaydım ve böyle bir fırsat elde ettiğim için doğal olarak heyecan duydum. Kadın sporcuların havuz kenarında yerinin olmadığını ve tecrübesiz kadın sporcuların, erkek meslektaşlarının başarılarını taklit etmek için “zihinsel olarak çok zayıf” olduklarını söyleyen gerçek bir şovenisti dinledim.
Müstehcen sözler ve dedikodu, beni kendimi kabul etmekten alıkoydu. Başkalarının cinsel yönelimimi öğrenenmesinin, kariyerimi erkenden bitirebileceğinden korktum. Kadın antrenörlerin etrafındaki damgalamayı kırmaya odaklanmaya karar verdim. Yetenekli ve genç erkek yüzücülerle birlikte benim itibarım da artmaya başladı. Ancak mutluluğumu yitirmeye başladım.
Orada beş yıl kaldıktan sonra, hırslarımın, “düzene isyan eden” bir kuzey kızının tehdidi altında olan güçlü erkek figürler tarafından bastırılmasını ve yönelimimin ortaya çıkması durumunda kovulma korkusunu kazanmam yeterli olmuştu. Kendi programımı yöneterek yüzme topluluğunda değerimi kanıtlamam gerektiğini hissettim.
Aldershot’a taşındım ama orada koçluk yaptığım 18 ay, hayatımın en kötü dönemi oldu. Antrenörlük yaptığım yer, bir kulüp değildi ve asla gerçekten mutlu olamayacağımı hissettim. Her seferinde savaşmak istedim ama yüzme, henüz kadın antrenörleri dahi kabul etmiyorken açık kimlikli eşcinsel bir antrenör olarak kendimi nasıl kabul ettirebilir ve nasıl başarılı olabilirdim ki? Kimsenin beni tanımadığı farklı bir ortama taşınmam ve tekrar başlamam gerekiyordu.
Kabul edilme, sevgi ve trajedi
Bir programa liderlik etmekten vazgeçtim ve Devon’daki Kelly College’da yardımcı antrenör olarak görev aldım. Burası, bana yeteneklerimi gösterme şansı verdi. Belki de başkalarının ne düşündüğü umursamamalıydım. Başka insanların mutluluklarını ilk sıraya koymak benim için hiçbir zaman iyi sonuçlar vermedi. Burada kimsenin lezbiyen olduğumu umursamayacağından emindim. Onlar için önemli olan, sunacak çok şeyi olan harika bir koç olmamdı.
Kısa süre sonra, bu okulun diğerlerinden farklı olduğunu fark ettim. İnsanları yargılamayan, farklı, arkadaş canlısı, nazik ve destekleyici bir okuldu. Sonunda yeni hayatımı, tam olarak “olduğum gibi” başlatacak kadar güçlü hissettim. Koçluk tutkusu olan bir kadın ve bir lezbiyen olarak.
Ortaya çıkan şey ise siber zorbalık ve bazı ebeveynlerden cinsellik konusunda aldığım cahil-cahil yorumlardı. Çocuklarla çalışmaya uygun olmadığımı belirten mesajlar aldım. Hatta kovulmam için okul müdürüne baskı yapan veliler bile oldu. Ama bir sürpiz oldu ve işverenim, o velilere çocuklarını başka okula kaydedebileceklerini söyledi. Hayatımda ilk kez, desteklendiğimi, korunduğumu ve kabul edildiğimi hissettim.
O an, yaşadığım tüm bu deneyimleri unuttum. İhtiyacım olan tek şey, arkadaşlarım tarafından değil (Onlar tarafından sevildiğimi biliyordum) meslek hayatımdaki biri tarafından kabul edilmekti. Sadece “Lezbiyen olmanın antrenörlük yapmanla ne alakası var?” demelerini bekledim.
Mutluluğum geri geldi. Daha iyi bir koç olmuştum ve yeniden hırslandım. Zirveyi hedeflemek için hazırdım.
Sonra Amy ile tanıştım. Daha önce beni “süper kahraman” gibi hissettiren kimseyle tanışmamıştım. Gurur duydum. Lezbiyen olmaktan gurur duydum, yanımda olduğu içim gurur duydum ve ilk kez kendimi şanslı hissettim. Yapbozumdaki son parça Amy idi. Dünya biraz değişmişti. Daha fazla kabul vardı; sporda daha görünür olan LGBTİ+ rol modelleri ortaya çıkıyordu ve hayatımın aşkıyla tanışmıştım. Ayrıca beni destekleyen bir antrenörlük platformum vardı.
O yaz trajedi yaşadım. Aylardan haziran, günlerden cumaydı. En iyi arkadaşım Katie araba kazasında öldü. Sadece 33 yaşındaydı. Katie tüm iniş ve çıkışlarımda yanımda olmuştu. 18 yaşımdan beri “gerçek beni” gören tek kişiydi. Derin bir depresyonun içine düştüm. Hayatımın en karanlık zamanıydı.
Her şeyden önce, Amy şaşırtıcıydı. Sakin, sabırlı ve sevgi doluydu. Ayağa kalkmam yaklaşık bir yılımı aldı. Kendimle gurur duymak ve kendimi kayıtsız şartsız sevmek için Katie’ye borçlu olduğumu fark ettim. Öldüğüm güne kadar kendimin en iyi versiyonu olmalıydım.
Şimdi 2020’de, hem okulda hem de yüzme topluluğunda LGBTİ+ olma konusunda görünür ve kendinden emin olmak benim için önemli.
Ayrıca LGBTİ+ gençlerin, olduklarından çok daha fazlası olduklarını anlamalarına yardımcı olmak istiyorum. Kendi gerçeğini yaşamak, her zaman çok önemlidir.
Zamanında bana karşı çıkan ebeveynler, tarihin tozlu sayfalarında kayboldu ve şimdi Mount Kelly’deki tek eşcinsel antrenör ben değilim.
Müdürümüz, etrafımda olduğu için şanslı hissettiğim kendimi ve ekibimi tamamen destekliyor. Bu olumlu değişim yönetim organlarımıza da uzanıyor. İngiltere Yüzme Federasyonu ile Birleşik Krallık Yüzme Federasyonu çok kapsayıcı ve kadın antrenörler üzerindeki olumsuz algıyı değiştirmek için çok çabalıyorlar.
Kendi programımda, değerlerimizle yaşadığımı, ilgi alanları; kültür, görüşler, cinsellik veya cinsiyet olsun, farklılıklarımıza saygı duyduğumuz güvenli bir ortamı teşvik etmeye çalışıyorum. Bununla gerçekten gurur duyuyorum.
Bazı zorluklar hala devam ediyor. LGBTİ+ sporcular aleyhinde damgalamalar hala sürüyor. Hisleri sebebiyle tehdit ediliyorlar.
Hala özellikle yüzmede yeterli lezbiyen rol model olmadığını hissediyorum. Bunun nedenini bilmiyorum. Yargılandığım zamanlar oldu. Ancak LGBTİ+’ların incinme ve üzüntü duygularını tutku ve gurura çevirebilecek kadar güçlü hissediyorum.
Sporda kapsayıcılık, insanlara yaşam dersleri verir. Mount Kelly Koleji’nde yarattığımız deneyim, genç erkek ve kadınların şefkat, dürüstlük, ruhun cömertliği ve bağlılık gibi değer ve tutumlarında farklılık yarattığımızı gösteriyor. Korku, bir LGBTİ+’nın spora olan tutkusunu ele geçirecek bir şey olmamalıdır. Sadece gerçekten kapsayıcı ortamları teşvik ettiğimizde bu korku ortadan kalkar ve ne kadar çok kapsayıcı ortam yaratırsak, bu ülkede üreteceğimiz spor standardı da o kadar büyük olur. (ASK)
*Melisa Yıldırımlar, bu yazıyı Alan Savunması için Sky Sports‘tan çevirdi.